Aile birliği içerisinde tarafların birlikte ikamet ettikleri, evlilik birliğini sürdürdükleri konut müşterek konuttur. Boşanma davası sürecinde müşterek konutta çiftlerin birlikte ikameti, çiftin aynı çatı altında bulunması, evlilik birliğinin sürdüğü ya da diğer eşin affettiği şeklinde yorumlanabileceğinden veya diğer çeşitli sebeplerden dolayı mümkün olamamaktadır. Müşterek konutun eşlerden birine tahsisi boşanma davasının her aşamasında talep edilebilirken, taraflar, müşterek konutu kimin kullanacağına karar veremezse müşterek konutun eşlerden birine tahsisi Mahkemeden istenmektedir. Ayrıca hakim, Medeni Kanunun “Geçici Önlemler” 169. Maddesi gereği, talep aramadan, resen de müşterek konutun eşlerden birine tahsisine karar verebilmektedir. Müşterek konutun tahsisi konusunda hakim eşlerden kadına ya da erkeğe tahsise karar verebilir. Müşterek konutun kime tahsis edileceği somut olayın özelliklerine göre değerlendirilir. Bu konuda herhangi kadın/erkek ayrımı yoktur. Ancak konut tahsis edilen taraf, talebinde samimi değilse ve sırf karşı yanı zarara uğratmak amaçlı, konutu kullanmayacağı halde talepte bulunmuşsa bu durum ispat edildiğinde, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan dürüstlük kuralına aykırı olacağından müşterek konutun diğer eşe tahsisi mümkün olabilir.
Bunun yanı sıra boşanma davası açılmaksızın da müşterek konutun eşlerden birine tahsisi mümkündür. Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet vb. çeşitli nedenlerle bir süre eşinden ayrı kalmak isteyen kişiler, boşanma talebi olmaksızın böyle bir talepte bulunabilir.
Tebligat, yazılı bir bildirim olup, bir bilgi ya da haberin ilgisine ulaşmasından ibarettir. İşlemlerin hukuki sonuç doğurabilmesi, bildirimden etkilenecek olan muhatabın bu durumdan haberdar edilmesine bağlıdır. Aksi takdirde muhatap hukuki dinlenilme hakkından, savunma hakkından yararlanamayacaktır.
Boşanma davasında, davacının yerleşim yeri adresi olan adreste davalıya yapılan tebligat geçerli ve usulüne uygun sayılmamakta, yine aynı şekilde 6284 sayılı Kanuna göre koruma kararı verilmiş ve davalı erkek ortak konuttan uzaklaştırılmışsa, davalı erkek için bu adrese gönderilen tebligat geçerli olmamaktadır. Bu durum kişinin savunma hakkını ve hukuki dinlenilme hakkını ihlal etmektedir.
Şayet, davalının bildirilen adresine çıkarılan tebligat iade dönmüş, adresin tebligata elverişli olmadığı anlaşılmış ise, normal şartlarda muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin, bilinen en son adres olarak kabul edilmesi ve tebligatın buraya yapılması gerekmektedir. Ancak boşanma davalarında, davalının bilinen son adresi müşterek konut gözüküyorsa, bu duruma Tebligat Kanununun 10. maddesine 6099 sayılı Kanuna ilave edilen hüküm ile istisna getirilmiştir. Şöyle ki;
“…aynı davada “hasım” durumunda olan kişilerin yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesinde gösterilen usule şeklen uygun da olsa bir tebligatın yapılmış olması (tebliğ muhatabı bu adresten ayrılmış olsa bile) yeterli kabul edilir ve bu durum, kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi sonucuna yol açar. Oysa usulüne uygun bir tebligatın amacı, kişiyi aleyhine açılan davadan haberdar etmek, dolayısıyla kendisini ilgilendiren yargılamadan tam olarak bilgi sahibi olmasını sağlamak, açıklamada bulunmak ve ispat hakkını kullanmasına imkan vermektir. Tebliğ muhatabı, şu veya bu gerekçe ile yeni bir yerleşim yeri adresi edinmemiş veya tekrar dönebileceği beklentisiyle önceki yerleşim yeri adresini “değiştirdiğine” ilişkin beyanda bulunmamış olabilir. Yerleşim yeri adresini sürekli olarak değiştirmemiş olan kişiden de, değişiklik beyanında bulunması beklenemez. Öte yandan Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliğine göre, ergin olan aile fertlerinin birbirleri yerine adres beyanında bulunmaları da mümkündür. (Yönetmelik m. 13/2) Öyleyse, davalının sistemde kayıtlı “yerleşim yeri adresine” ilişkin beyanın, davacı tarafından yapılmış olması da olasıdır. Bu husus da dikkate alındığında; davalıya aynı zamanda davacının da yerleşim yeri adresi olan adreste yapılan tebligatı geçerli ve usulüne uygun saymak olanağı yoktur. Bu husus gözetilmeden, davalıya usulünce tebligat yapılarak duruşmaya katılma ve savunma hakkını kullanma imkanı tanınmadan, yokluğunda yargılama yapılıp hüküm kurulması, hukuki dinlenilme hakkının (HMK m. 27) ihlali sonucunu doğurduğundan; bozmayı gerektirmiştir.”
“Dava dilekçesi, davalının “adres kayıt sisteminde” kayıtlı yerleşim yeri adresine gönderilmiş, bu adreste Tebligat Kanununun 6099 sayılı Kanunla değişik 21/2. maddesi uyarınca 30.01.2012 tarihinde mahalle muhtarına tebliğ edilmiştir. Davalının “adres kayıt sisteminde” kayıtlı olan yerleşim yeri adresi ile davacının yerleşim yeri adresinin aynı olduğu görülmektedir. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresinin, bilinen en son adres olarak kabul edileceğine ve tebligatın burada yapılacağına imkan veren Tebligat Kanununun 10. maddesine 6099 sayılı Yasayla ilave edilen hüküm; bu adresin aynı davada “hasım” olan diğer tarafın adresi olmaması halinde uygulanabilir. Aksi halde, aynı davada “hasım” durumunda olan kişilerin yerleşim yeri adresine Tebligat Kanununun 21/2. maddesinde gösterilen usule şeklen uygun da olsa bir tebligatın yapılmış olması (tebliğ muhatabı bu adresten ayrılmış olsa bile) yeterli kabul edilir ve bu durum, kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi sonucuna yol açar. Oysa usulüne uygun bir tebligatın amacı, kişiyi aleyhine açılan davadan haberdar etmek, dolayısıyla kendisini ilgilendiren yargılamadan tam olarak bilgi sahibi olmasını sağlamak, açıklamada bulunmak ve ispat hakkını kullanmasına imkan vermektir. Tebliğ muhatabı, şu veya bu gerekçe ile yeni bir yerleşim yeri adresi edinmemiş veya tekrar dönebileceği beklentisiyle önceki yerleşim yeri adresini “değiştirdiğine” ilişkin beyanda bulunmamış olabilir. Yerleşim yeri adresini sürekli olarak değiştirmemiş olan kişiden de, değişiklik beyanında bulunması beklenemez. Öte yandan, “Adres Kayıt Sistemi Yönetmeliğine göre, ergin olan aile fertlerinin birbirleri yerine adres beyanında bulunmaları da mümkündür. (Yönetmelik m. 13/2) Öyleyse, davalının sistemde kayıtlı “yerleşim yeri adresine “ilişkin beyanın, davacı tarafından yapılmış olması da olasıdır. Bu husus da dikkate alındığında; dava dilekçesinde”bir ay kadar önce evi terkettiği” açıkça ifade edilen ve zabıta araştırmasında o adreste yaşamadığı belirlenen davalıya -aynı zamanda davacının da yerleşim yeri adresi olan adreste- Tebligat Kanununun 21/2. maddesine göre yapılan tebligatı geçerli ve usulüne uygun saymak olanağı yoktur. Bu husus gözetilmeden, davalıya usulünce tebligat yapılarak duruşmaya katılma ve savunma hakkını kullanma imkanı tanınmadan, yokluğunda yargılama yapılıp hüküm kurulması, hukuki dinlenilme hakkının (HMK. m. 27) ihlali sonucunu doğurduğundan; bozmayı gerektirmiştir. ”
1995, İzmir doğumlu İpek Sarıca, 2013 yılında Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yarı burslu olarak hukuk eğitimine başlamış, hukuk eğitiminin ikinci yılında İşletme çift anadal programına tam burslu olarak kabul edilmiştir. 2017 yılında Hukuk, 2018 yılında işletmeden mezun olan İpek Sarıca, işletme eğitimi sürecinde İngilizce becerilerini geliştirmiş ve IELTS C1 seviyesinde İngilizce belgesini almıştır.
Staj bitiminde meslek hayatına Ahmet Yiğit Hukuk Bürosu'nda çalışmaya başlayan İpek Sarıca, iş hayatına atıldıktan sonra Paris Sciences Po Üniversitesi'nde Ekonomi ve Fransızca eğitimi almış ve daha sonra Galatasaray Üniversitesi'nde Ekonomi Hukuku alanında yüksek lisans yaparak, “Kişisel Verilerin Korunması Alanında Unutulma Hakkı” konulu tezi ile başarıyla mezun olmuştur.
İpek Sarıca, Ahmet Yiğit Hukuk Bürosu'ndaki deneyimleri ile ekonomi hukuku alanındaki eğitimini birleştirerek 2018 yılından beri ofisimizde “Kıdemli Avukat” olarak hizmet sunmaktadır. Ekim 2022’den itibaren aynı zamanda Adli Yeminli Tercümanlık yapan İpek Sarıca’nın faaliyet gösterdiği uzmanlık alanları ise; şirketler hukuku ve iş hukukudur.